İğneada

Her ne kadar yaz insanı olsam da sonbaharı seviyorum. Sıcaktan bunalmadan gezmek, doğanın tadını çıkarmak, ağaçlardan dökülen yapraklarda yürümek en sevdiğim kısımları... Tam da bunları düşünerek arkadaşlarımızla, İstanbul'a yakın sayılabilecek mesafede, denizi ve doğasıyla popüler Kırklareli, Demirköy'e bağlı İğneada'ya gitme şansımız oldu. Kasım ortası, 3 gece oradaydık. Bir takım hayal kırıklıkları yaşasak da tatilin genelinden memnun kaldık. Buna en büyük katkıyı sağlayan otelimiz İnamere'ydi. Denizin hemen yanı başında olması en büyük avantajı. Yeni bir otel, mimarisi çok güzel, lobisi, odaları keyifli, çalışanları çok nazik, anlayışlı, iyi vakit geçirmemiz için ellerinden geleni yaptılar. Kahvaltısı süper, beş çayı var. Gönülden tavsiye edeceğim bir yer gerçekten. 

Dupnisa Mağarası, İstanbul'dan İğneada'ya giderken ilk durağımız oldu. Mağaraya girerken muhteşem doğanın keyfini çıkararak ince bir tahta köprüden yürüdük. İçeri girdiğimizde hava oldukça serindi. Mağaranın ziyarete açık kısmı 2 kattan oluşuyor. İlk kattan giriş yapıp yer altı nehrinin üzerindeki taş yolda, ışıklandırılmış dev sarkıt ve sütunları izleyerek yürümek güzeldi. Burada binlerce yarasa varmış ama biz sadece iki tanesini görebildik :) Merdivenlerden üst kata çıkarken bazı sütunlardan dolayı kafanızı eğmeniz, dikkatli olmanız gerekiyor. Tam üst kata vardığınız noktada manzara gerçekten efsane. Buraya geleceklere tavsiyem yaz aylarında bile olsa yanlarına kalın bir kıyafet almaları. Oldukça fazla sayıda merdiven çıkılıyor, küçük çocuklar ve yaşlılar için zorlayıcı olabilir. Bazı aylar kapalı oluyormuş, gitmeden önce açık olduğunu teyit etmekte fayda var. Bunun yanında arabayla gidiş yolu biraz zorlayıcı. Son olarak giriş ücretli ama makul seviyede. Ayrıca mağara çevresinde, hardaliye isimli alkolsüz şarap tadındaki yöreye özgü içeceği tadabileceğiniz, ufak tefek hediyelik eşyalar satan standlar mevcut. Aynı zamada bir şeyler yiyebileceğiniz ufak bir tesis de var. 

İğneada merkez, bizim için hayal kırıklığı oldu. Otelden yürüyerek 5-10 dakikada ulaştığımız merkezdeki dükkanların bazıları sadece yazları açık oluyormuş. Bir de buranın kanayan yarası inanılmaz sayıda olan ve yürürken sizi tedirgin eden köpekler. Bir heves evlerine alıp sonra onlara bakamayan insanlar getirip burada sokaklara bırakmış köpeklerini, bu şekilde son birkaç yılda sayıları çok fazla artmış. İğneada'nın iyi yanı ise denizi, kumsalı çok güzel. Sabah saatlerinde hava soğuk olmasına rağmen yürüyüş yapıp tadını çıkardık bol bol. 

Mert Gölü'nde kano turu, sanırım tatilimizin en güzel kısımlarından biriydi. Bizim kano turumuz otel konaklamamıza dahildi. Direkt gitmek isteyenler için firma bilgileri bu sitede. Gölün, denizle birleştiği kısımda başlıyor kano turu. Önce kısa bir eğitim aldık, çocuklara can yelekleri giydirildi ve başladık kano yapmaya. Şansımıza hava muhteşemdi, güneşli ve rüzgarsız. Gölün üzerinde ilerlemek çok keyifliydi, ancak asıl güzel kısmı Longoz Ormanları'nın içerisine girince başladı. Sazlıkların arasında ara ara bir yerlere toslayarak 2 saate yakın bir süre kano kullandık. Kanolar iki kişilikti ve önde oturanlar biraz ıslandı. Giderken yedek kıyafet götürmek iyi olurmuş :) Çocukların da çok keyif aldığı, huzurlu ve biraz da yorucu, çok tavsiye bir deneyimdi.                

İğneada Longoz Ormanları Milli Parkı, Avrupa'nın en büyük longoz ormanı (subasar) olarak kabul edilen, içinde gölleri, dereleri, değişik türlerdeki kuşları ile meşhur ormanı bu bölgenin en önemli kısımlarından. İlk önce, girişten sonra yaklaşık 5 dakika ilerleyince sol tarafta kalan kuş gözlem kulesine gittik. Mert Gölü manzaralı kuleye çıkıp dürbünle kuşları izledik. Milli parkın içinde ormanda yürüyüş yapmak için 15 dakika kadar bir süre araba ile gitmemiz gerekti. Devrilmiş ağaçlar bizi tedirgin etse de yeşilin güzel tonları, yerlerde türlü türlü mantarlar görülmeye değerdi. Giriş ücretsiz, içerisinde yeterli tabela vs yok ve bozuk bir araba yolundan gitmeniz gerekiyor. 

Longosphere, ilk başta konaklama için burayı düşünmüştük, çadırları ile doğada farklı bir tatil imkanı sağlıyor, ancak fiyatları yüksek bulup İnemare'yi seçmiştik, iyi ki de öyle yapmışız. Konaklamadan giriş yapmanın mümkün olduğunu öğrenince gittik, girişte küçük bir ücret ödüyorsunuz ama içeride o rakamı harcamanız için kupon veriliyor, yani ücretsiz sayılır :) Ormanın içinde keyifli bir atmosfer. Çocukların en çok ilgisini çeken macera parkuru oldu. Yeşil alanları, ağaçların arasındaki yürüyüş yolları ve restoranı ile güzel bir tesis. 

Beğendik köyü, ülkemizin Bulgaristan sınırında küçük turistik olmayan bir köy. Yazın kamp yapmak için ideal yerlerden biriymiş ama bizim gibi yağmurlu bir sonbahar günü gitmeyi düşünürseniz, tek diyeceğim o ki gitmeyin, hiçbir şey yok :)

Limanköy, muhteşem deniz manzarası olan Limanköy Feneri (Fransız Feneri olarak da geçiyor) ve köy meydanındaki sarmaşıklarla kaplı güzel binası Limanköy Kitaplığı ve Konukevi dışında görülebilecek pek bir yeri yok. 

Yemek konusunda umduğumuzu bulamadık maalesef. Sahilde yan yana birkaç balık restoranı var, hepsi deniz kenarında olduğu için manzaraları güzel. Biz Çatkapı Restoran'ı tercih ettik. Balıkları tazeydi ama salata, meze vs ortalamaydı. Nina Hanım'ın Yeri ise merkezde bir köfteci. Lezzetler fena değildi ama yanmış köfteleri servis etmeleri direkt memnuniyetsizlik sebebi oldu bizim için. Bunların arasında en iyisi sayılabilecek olan Longosphere'in Food & Wood restoranıydı. Ormanın içinde, atmosferi güzel, yemekler de iyiydi.

İğneada, tam olarak umduğumuz gibi değildi. Ancak Mert Gölü'nde kano yapmak, sahilin tadını çıkarmak ve Dupnisa Mağarası'nı görmek bile yeterliydi. Bunun yanında otelde çok keyifli zaman geçirdik. Kasım ortası için hava iyi sayılırdı ama sabahları serindi. Bir gün boyunca neredeyse durmadan yağmur yağdı. Yine de şanslıydık, döndüğümüzde elimizde kalan güzel anılardı :)