Venedik

İtalya'da Toskana bölgesinin güzel şehirlerini gördükten sonra dördüncü durağımız, dünyada eşi benzeri olmayan Venedik oldu. Burada iki gece B&B Hotels'de kaldık. Roma'da da aynı otelde kalmıştık. Temiz, konforlu bir otel. Tek sıkıntısı merkezi konumda olmaması.

Venedik’in denizin içinde, insan eliyle kurulmuş bir şehir olması, insanı hayretlere düşürüyor resmen! Adriyatik Denizi’nin kuzeyinde yer alan bu şehir, aslında sığ ve tuzlu bir lagünün ortasında kurulmuş. Bataklık zemine çakılan binlerce ağaç kazık üzerine inşa edilen evler, saraylar ve kiliseler bugün hâlâ dimdik ayakta.

Şehir, kanallar ve köprülerle birbirine bağlanan 118 adacıktan oluşuyor. Köprü sayısı ise 400’ün üzerinde. Şehirde dolaşırken az önce buradan geçtim mi acaba hissi oluşuyor. Çünkü labirent gibi olan dar sokaklar hep birbirine benziyor. Venedik'te iki tabelayı takip ederseniz kaybolmanız pek mümkün değil aslında. Bunlardan biri Rialto Köprüsü ve çevresini gösteren Per Rialto. Diğeri ise San Marco Meydanı'nı gösteren Per S. Marco tabelası. 

Biz, Floransa’dan tur otobüsüyle Venedik’in Tronchetto Meydanı’na ulaştık. Buradan şehir merkezine gitmek için, yerel halkın da kullandığı vaporetto isimli toplu taşıma teknesine bindik. Yaklaşık yarım saat sonra, ver elini Venedik :) 

San Marco Meydanı (Piazza San Marco): Venedik'in siyasi, dini ve sosyal yaşam merkezi olan bu meydan, bizim gibi turistlerin ilk uğradıkları duraklardan. Dünyanın en güzel meydanlarından biri olduğu kesin. San Marco Bazilikası, San Marco Çan Kulesi, Saat Kulesi ve Dükler Sarayı gibi önemli yapılara ev sahipliği yapıyor. Venedik'in sembolü olan kanatlı aslan, buradaki eserlerde sıklıkla karşınıza çıkıyor. Meydanın çevresi ise şık kafelerle dolu. En meşhuru, 1720’den beri hizmet veren Caffè Florian. Ayrıca meydanda birçok kafede canlı müzik yapılıyor. Neyse ki bu pahalı kafelerde oturmadan dışarıdan da izleyebiliyorsunuz güzel performansları :) 

San Marco Bazilikası (Basilica di San Marco): Sadece Venedik’in değil, belki de tüm İtalya’nın en etkileyici dini yapılarından biri. 11. yüzyılda yapımına başlanmış ve yüzyıllar boyunca üzerine defalarca eklemeler yapılmış bu görkemli yapı, adeta bir sanat eseri gibi. Dış cephesine göz gezdirirken altın mozaikler, kubbeler, kemerli sütunlar ve ince işçiliğin her detayda kendini gösterdiği mimari sizi büyülüyor. Bazilika, Venedik'in koruyucu azizi kabul edilen Aziz Mark’ın (San Marco) kutsal kalıntılarını saklamak amacıyla inşa edilmiş. Girişte yer alan dört bronz at heykelinin ise ayrı bir hikayesi var: Bu heykeller, 13. yüzyılda İstanbul’dan getirilmiş ve o zamandan beri bazilikanın simgesi haline gelmiş. Bu heykellerin orijinalleri, bazilikanın içindeki küçük müzede sergileniyormuş. Ayrıca bazilikanın ana giriş kapısının hemen üstünde, Aziz Mark’ın naaşının İskenderiye’den Venedik’e kaçırılmasını anlatan mozaikler bulunuyor. Hem tarihi hem de dini açıdan büyük öneme sahip bu sahne, rengârenk mozaiklerle işlenmiş.
 

San Marco Çan Kulesi (Campanile di San Marco): Venedik'in siluetini çizen bu etkileyici kule, şehre denizden yaklaşırken ilk fark edilen yapılardan biri. San Marco Meydanı’nda, Bazilika’nın hemen önünde yükselen çan kulesi, Venedik’in en uzun yapısı. Tarihi 9. yüzyıla dayanıyor, ancak 1902 yılında bir anda yıkılmış. Tam 10 yıl sonra orijinaline sadık kalınarak tekrar inşa edilmiş. Kulenin tepesine asansörle çıkmak mümkün. 

San Marco Saat Kulesi (Torre dell'Orologio): San Marco Meydanı’nda, Bazilika’nın hemen yanında yer alan bu zarif saat kulesi sadece zamanı değil, burçları da gösteren detaylı bir astronomik saate sahip. Saat kadranı, mavi zemin üzerine altın yaldızlarla işlenmiş. Kulenin tepesinde, birçok yerde karşımıza çıkan kanatlı aslan heykeli var. 


Dükler Sarayı (Palazza Ducale): Bir zamanlar Venedik'in yönetim merkezi olan bu saray, hem hükümet binası, hem mahkeme, hem de Venedik dükünün ikametgâhı olarak kullanılıyormuş. İnce sütunları, kemerleri ve tepesindeki heykelleri ile yine etkiliyeci bir yapı. 

Ahlar Köprüsü (Ponte dei Sospiri): Dükler Sarayı ile zindanları birbirine bağlayan bu kapalı taş köprü, Venedik’in en hüzünlü yapılarından biri. Rivayete göre mahkeme salonunda yargılanan mahkûmlar, bu köprüden geçerken, Venedik’in büyüleyici manzarasına son bir kez bakar, ardından derin bir “ah” çekerek zindanlara doğru yürürmüş. Köprü de adını bu iç çekişlerden almış. 


Rialto Köprüsü (Ponte di Rialto): Dünyada dört tane olan çarşılı köprülerden biri de burası. Büyük Kanal üzerindeki köprülerden en eskisi ve en ikonik olanı bu kemerli, taş köprü. Eğer turist kalabalığından kendinize bir köşe bulabilirseniz gondollarla bezeli Büyük Kanal manzarasını izlemek için en güzel yerlerden biri burası. Köprünün üzerinde maskeler, cam süsler ve çeşitli hediyelik eşyalar satan küçük dükkânlar sıralanıyor. 


Gondol Turu: Venedik'e gelip gondola binmeden olur mu? Olmaz :) Evet, çok turistik bir aktivite ama özellikle o dar kanallarda, renk renk tarihi evlerin yanı başından geçerken farklı bir deneyim yaşadığınızı hissediyorsunuz. Köprülerin altından geçmek ayrı bir keyifli. Bazı yerler o kadar sessiz ki, usul usul gelen suyun sesiyle huzur doluyor insan. Biz gondola Rialto Köprüsü'ne yakın bir kısımdan bindik. 5 kişi, yaklaşık yarım saatlik yolculuk için 90 euro ödedik. 



San Marco Meydanı'ndan Rialto Köprüsü'ne giden ara sokaklarda dolaşmak, bazen de kaybolmak çok keyifli. Bu dar sokaklarda, Venedik'in simgelerinden maskeler, Murano camıyla yapılmış sayısız takı ve hediyelikler, güzel kafeler, kiliseler ve görecek çok daha fazla şey var.