Atina

Kasım ayının başında, Yunanistan'ı ilk kez deniz tatili dışında keşfetme şansımız oldu. Akropolisi, turunç ağaçları ile bezeli sokakları, lezzetli yemekleri, bizim kültürümüze yakın ama bir yandan ince nüanslarla ayrılan yanları ile keyifli bir dört gün yaşattı bize başkent Atina. Sonbahar olmasına rağmen hava gayet iyiydi, ince bir ceket bile fazla geldi bazı zamanlarda. Sadece bir gün, birkaç saat yağmur yağdı ama o yağmur da evlere şenlikti resmen :) 

İstanbul'dan uçakla bir saatte vardık Atina'ya. Havaalanından merkeze metro ve otobüsle ulaşım var. Biz üç kişi olduğumuz için taksiyi tercih ettik. Yaklaşık 40 dakikalık yol, 35 euro tuttu. Booking üzerinden kiraladığımız şu ev hem otel, hem ev konforu sağladı bize. Genel anlamda çok memnun kaldık ama en güzel yanı Plaka bölgesine ve Akropolis'e çok yakın olmasıydı. Dört gün boyunca her yere yürüyerek gittik. Şehrin hemen hemen gezilecek tüm kısımlarının birbirine bu kadar yakın olması bir turist için büyük şans :)

Atina Akropolisi“Yukarı şehir” anlamına gelen Akropolis, gerçekten adının hakkını veren bir konumda. Yüksek kayalık bir tepe üzerine kurulu bu alan, Antik Yunan’ın hem savunma hem de dini merkezi olmuş. M.Ö. 5. yüzyılda inşa edilmeye başlanmış yapılarla bezeli, özellikle tapınakları çok etkileyici, surlarla çevrili geniş bir alanı kapsıyor. Biz kasım ayında ve sabahın erken saatlerinde gittiğimiz için gişede sıra beklemeden biletimizi aldık. Yetişkin 30 Euro, çocuk ücretsiz. Yazın, yoğun dönemde girişte sıra beklememek için online bilet almak gerekebilir. Akropolis'in iki girişi var. Biz üst taraftaki girişten başlayıp aşağıya doğru ilerleyen bir rotayı takip ettik. Burada rehberli tur almak ya da hali hazırda bulunan çok sayıda rehberin anlatımına kulak kabartmak gezi planı yapma açısından mantıklı :) 

Güzergahımızdaki ilk durak Herodes Attikus Odeonu oldu. Romalı bir aristokrat olan Herodes Attikus'un eşine ithafen yaptırdığı, yaklaşık 5000 kişi kapasiteli bir tiyatro alanı. Günümüzde bazı festival ve konserlere ev sahipliği yapıyor. Bu tarihi atmosferde şu Sting konserini izlemek hiç fena olmazdı.

Akropolis’in anıtsal giriş kapısı olan Propylaia'ya geldiğimizde, merdivenleri çıkıp dev sütunların arasından geçtik. Hemen sağda bizi küçük ama etkileyici Athena Nike Tapınağı karşıladı. Bu tapınak, Athena Nike (zafer) tanrıçasına adanmış.


Parthenon: Antik Yunan mimarisinin en büyük eseri, Atina temalı fotoğrafların baş tacı, uzaktan baktığınızda dev sütunlarının yanında insanların minicik kaldığı tamamı mermerden oluşan görkemli yapı. Tarih boyunca tapınak, kilise, cami, cephanelik derken bir sürü amaçla kullanılmış Parthenon. Akropolis'in en yüksek noktası olduğu için şehir manzarasının en güzel izlendiği yer aynı zamanda. 


Parthenon'un hemen karşısında kadın figürlerinden oluşan sütunları yani karyatidleri ile meşhur Erechteion bulunuyor. Yalnız buradaki sütunlar replika, orijinalleri Akropol Müzesi'nde yer alıyor.  

Bu kısımlar bittikten sonra Herodes Attikus Odeonu'na geri dönüp, sol taraftan aşağıya yürüyünce ulaştığımız dünyanın en eski tiyatrolarından biri olarak kabul edilen Dionysos Tiyatorosu, son durağımız oluyor. 

Akropolis'in içindeki bazı Antik yapılar büyük hasar almış, bazı parçaları başka ülkelere kaçırılmış ama yine de görülmeye değecek çok şey var. Tepede ve açık bir alanda olduğu için çok sıcak veya çok soğuk havalarda gezmek zorlayıcı olabilir. Bir de bazı yerler çok kaygan, ona uygun ayakkabılar giymek gerekli.

Akropolis Müzesi: Modern mimarisi, Antik kalıntıları görebileceğiniz cam zemini, Akropolis'teki yapıların yıkılmadan önce nasıl göründüğünü aydınlatan maketler, Parthenon'un birebir planına uygun yerleştirilmiş kabartmalar ve Erechteion'un karyatidleri için mutlaka görülmesi gereken bir müze. Üst katında güzel bir kafesi de bulunuyor. Müze aslında Akropolis'in bir parçası, finali burada yapmak anlamlı. Sadece görmek için ek ücret vermeniz gerekiyor :) Müze girişi 20 euro, çocuklar için 10 euro.

Plaka, şehrin en eski ve en renkli yerleşim yerlerinden biri. Akropolis'in hemen aşağısında olduğu için buraya gelenler bir taşla iki kuş vurmuş oluyor. Bizim kaldığımız ev Plaka'ya çok yakın bir mesafede olduğu için gezmediğimiz bir sokağı, uğramadığımız noktası kalmadı :) Plaka'da görecek çok yer var: 

Adrianou: Bölgenin en hareketli caddesi. Hediyelik eşya dükkanları, butikler ve kafelerle bezeli güzel bir yürüyüş rotası. 

Lisiou Sokağı: Renk renk çiçeklerle bezeli bu güzel sokak hemen kendini belli ediyor. Diğer sokaklara nazaran daha sakin, tavernaları ve kafeleri ile keyifli bir yer. 

Mnisikleous Merdivenleri: Fotoğraf severlerin uğrak noktalarından biri. Merdivenlerin çevresinde sağlı sollu kafeler ve sizi o kafelere davet eden işletmecilerle çevrili. Popüler olduğu için oldukça kalabalık bir bölge.

Lysikrates Anıtı: Şehirde, orijinal haliyle ayakta kalan tek Antik anıt. Çevresi akşam üstü ışıklandırılıyor. Civarda birçok güzel taverna var.

Benizelos Konağı: Atina'nın en eski evi olarak geçen bu konak Osmanlı dönemine ait en iyi korunmuş yapı. Şu anda müze olarak faaliyet gösteriyor. Biz, iki katlı bu konağı akşam üstü gezdik. Işıklandırmalarıyla ayrı bir güzel görünüyordu. Giriş için gönlünüzden geçen bağışı yapmanız bekleniyor.


Anafiotika: Sanki bir Ege adasında geziyormuşsunuz hissi veren, kıvrımlı, dar sokakları, beyaz badanalı evleri ile Atina'nın en farklı bölgesi. Burada yaşayan halk, mahallenin huzurlu yapısını korumak için ziyaretçilerden sessiz olmalarını bekliyor. Bir evin önündeki notta bunun özellikle rica edildiğini gördük. Biz Anafiotika'ya sabah erken saatlerde gittiğimiz için boş sokaklarında rahat rahat gezdik. Şehrin, sakin ve huzurlu bu bölgesi mutlaka görülmeye değer.

Church of Saint Nicholas Rangavas: Atina'nın en eski kilisesi olan bu sade ve küçük kilise Anafiotika'ya çok yakın mesafede. 


Sıradaki durağımız İstanbul'un Sultanahmet, Beyazıt semtlerini andıran, günün her saati kalabalık, turistlerin uğrak noktası Monastiraki oldu. Ünlü birçok Antik yapı, Tzisdarakis Camii, bit pazarı, ikinci el eşyaların ve hediyeliklerin satıldığı Flea Market (adı market ama aslında bir sokak) burada. 


Monastiraki Meydanı'nın en dikkat çekici yapısı Tzistarakis Camii. Minaresi yıkılmış olsa da Osmanlı'dan günümüze ulaşmayı başarmış bu cami, şu anda Halk Sanatları Müzesi olarak kullanılıyor ve giriş ücretli.

Hadrianus Kütüphanesi: Meydanın hemen arkasında yer alıyor. M.S. 132 yılında, Roma İmparatoru Hadrian tarafından yaptırılmış bu kütüphaneden geriye çok fazla bir şey kalmamış, ancak ayakta kalmayı başarmış sütunları ile tarihe ışık tutuyor. Alanın içine girip dolaşmak ücretli, ancak tamamını dışarıdan da oldukça rahat görebiliyorsunuz.


Roma Agorası: Plaka ile Monastiraki arasında kalıyor. Roma döneminde ticaretin yürütüldüğü dükkanlar, pazar yerleri ve depolar buradaymış. Antik dünyanın ilk meteoroloji istasyonu olarak kabul edilen Rüzgarlar Kulesi ve Doğu kapısı çok hasar almadan ayakta kalmayı başarmış. 


Atina Agorası: Antik Yunan döneminin en önemli kamusal alanı. Diğer yerlere nazaran oldukça büyük bir bölgeyi kapsıyor. İçinde bulunan Attalos Stoası, 2 katlı, uzun sütunlu bir çarşı binası. Günümüzde, yeniden inşa edilmiş haliyle ve içinde Agora Müzesi'ni barındırıyor. Bir diğer yapı ise Hephaistos Tapınağı. Oldukça iyi korunmuş bu tapınak Parthenon'u andırıyor. Bunlar dışında geniş bir alanda gezerken birçok yıkılmış Antik yapı görüyorsunuz. Atina Agorası içinde yalnızca müze girişi ücretli.


Atina Metropol Katedrali: Yunanistan’ın Osmanlı’dan ayrılıp bağımsızlığını kazanmasından sonra inşa edilen bu büyük katedral, ülkenin milli törenleri ve dini bayramlarının gerçekleştiği merkez kilise olarak kullanılıyormuş. Sade ama etkileyici dış cephesi ve ince işçiliklerle bezeli iç kısmı görülmeye değer.

Bu büyük ihtişamlı katedralin hemen yanı başında Agios Eleftherios isimli oldukça küçük ve eski bir kilise bulunuyor. 


Little Kook: Akşam üstü Monastiraki'de gezerken ışıl ışıl bir sokak dikkatimizi çekti ve bu sayede keşfettik Little Kook'u. Aslında bir kafe ve dükkan olmasına rağmen, tüm sokağa yayılan dekorasyonuyla, masalsı bir konsept mekana dönüşmüş. Little Kook'un bulunduğu sokak, farklı dönemlerde, farklı temalara ev sahipliği yapıyormuş. Bizim gittiğimiz dönemde Halloween konseptiyle süslenmişti. Dev örümcek ağları, balkondan sarkan figürler ve neon ışıklarla bezeli sokağın her noktasında farklı bir ayrıntı vardı. İnanılmaz işçilikle süslenmiş bu sokağı görmek tatilin en eğlenceli kısımlarındandı.


Ulusal Tarih Müzesi: Eskiden Parlamento olarak kullanılan bu bina, şimdi ise Yunan tarihine ışık tutan birçok eseri barındıran büyük bir müze. Biz pazartesi günü gittiğimiz için kapalı güne denk geldik. Güzel binasını ve bahçesini görmüş olduk.

Para koleksiyonlarına meraklı olanların ilgisini çekecek bir diğer durak ise Atina Nümismatik Müzesi. Binası, bahçesi ve yeşillikler içindeki kafesi ile hoş bir yer. 


Bir sonraki durağımız Sintagma Meydanı oldu. Bu meydan, kale gibi görünen, heybetli parlamento binası ve nöbet bekleyen askerleri ile meşhur. Binanın ön tarafındaki Meçhul Asker Anıtı'nın önünde 2 asker, saat başı nöbet değişim töreni yapıyor. Bizim gibi meraklı turistler de saat başı o bölgeyi dolduruyor. Pazar günleri 11'de yapılan törense daha kalabalık bir asker grubuyla yapılıyor. Ancak alan da bir o kadar kalabalık oluyor. Bizzat deneyimlemiş olduk. Sıradan bir gün ve saatte izlemek yeterli bence. Bu törene katılan askerler Yunanistan'ın en seçkin muhafız birliği olan Evzonlar olarak geçiyor. Asıl ilgi çekici olan ise kıyafetleri ve yürüyüşleri. 400 pileli beyaz etekleri, uçları ponponlu ayakkabıları, beyaz çorapları ve kırmızı fesleriyle dikkat çekiyorlar. Yürüyüşlerinde ise Yunan savaşçılarının hareketlerinden ilham aldıkları söyleniyor. 


Atina Ulusal Bahçesi: Meydanın hemen arkasında, çeşitli ağaçlara ve bitkilere ev sahipliği yapan huzur dolu dev bir park. Gittiğimiz gün şansımıza Atina Maraton Koşusu'na denk geldik. Parkın içi festival alanına çevrilmişti ve her yer cıvıl cıvıldı. En güzel kısmı ise maratonun bitiş noktasının Panathenaic Stadyumu'nda olmasıydı. Gezi listemizde olan bu stadyumu en kalabalık haliyle görüp, merdivenlerinde oturarak koşuyu izledik ve giriş için ücret ödemedik :) Normalde giriş kişi başı 10 euro. 1896 yılında ilk modern olimpiyatların açılış ve kapanış törenlerinin yapıldığı bu stadyumun geçmişi M.Ö. 4. yüzyıla dayanıyor. Dünyada tamamı mermerden yapılmış tek stadyum ve 50.000 kişi kapasiteli. 


Ermou Caddesi: Sintagma Meydanı'nın hemen yanı başından başlayan, araç trafiğine kapalı, uzun bir alışveriş caddesi. Bizim İstiklal Caddesi'nin benzeri. Burada birçok popüler markanın dükkanı mevcut. Pazar günleri hemen hemen tüm dükkanlar kapalı. Bu modern caddenin ortasında 11. yüzyıldan kalma Kapnikarea Kilisesi bulunuyor. Hemen yanındaki alanda sokak müzisyenleri gün boyu caddeye güzel ezgiler yayıyor.

Aya İrini Meydanı: İsmini aldığı küçük kilisenin etrafında şekillenmiş, sakin ve tatlı bir meydan. Burada  bulunan seyyar tezgahlar, şehrin genelinde gördüğümüz en güzel takıların satıldığı yerlerdi. Üstelik fiyatlar da uçuk rakamlarda değil. Sadece el yapımı bu güzel takılardan almak için bile bu meydana uğranabilir.

Sintagma Meydanı'ndan 10-15 dakika yürüyerek ulaşılan Kolonaki, şehrin en şık ve modern semti. Nişantaşı'nı andırıyor. Sokaklarında gezmek, sıra sıra dizilmiş kafelerinden birinde oturup, etrafı izlemek oldukça keyifli. 

Psirri: Atina'nın bütün semtlerini İstanbul'dakilerle kıyaslamak farz oldu :) Burası da Karaköy'ün sokaklarını andırıyor. Duvarlarını süsleyen grafitiler adeta açık hava sanat galerisi gibi. Arnavut kaldırımlı sokakları, tatlı kafe ve tavernalarıyla renkli ve canlı bir bölge. Agion Anargiron Kilisesi’nin bulunduğu meydan ise Psirri’nin en keyifli köşelerinden biri.


Hadrianus KemeriŞehrin yoğun araç trafiği olan bölgesinde tarihten fırlamış gibi duran, Roma İmparatoru Hadrianus onuruna inşa edilmiş 18 metre yüksekliğinde bir kemer/kapı. Hem Antik Atina’nın hem de Roma döneminin izlerini taşıyan bir geçit niteliğinde. 

Ulusal Çağdaş Sanat Müzesi (EMST): Modern sanat meraklıları için güzel bir durak. Eski bira fabrikası, bu şık ve güzel müzeye dönüştürülmüş. İstanbul Modern Sanat Müzesi'ne benziyor. Hem Yunan, hem de uluslararası sanatçıların eserlerini barındırıyor. Müzenin terasından Akropolis manzarasını görmek mümkün. Açılış saati diğer birçok müzeye göre geç: 11.00. Pazartesi günleri kapalı. Giriş ücreti 10 euro, çocuklar için ücretsiz.


Atina, yeme-içme konusunda bizi her anlamda mutlu eden bir şehir oldu. Kahvaltıları çoğunlukla evde yaparak güne erken başlamayı tercih ettik. Böylece hem sokaklar daha sakinken gezmeye çıkabildik, hem de kahvaltı mekanı arama telaşımız olmadı. Yunan mutfağı, Türk mutfağına yakın olduğu için ne yiyeceğim derdiniz olmuyor. Atina’da gittiğimiz tüm restoran, kafe ve barlardan memnun kaldık. Hemen hemen tüm mekanlarda fiyat, performans dengesi çok yerinde.

Kostas1950'lerden beri hizmet veren bu küçük dükkan Yunanistan'ın geleneksel şiş kebabı olan souvlakinin en iyi yapıldığı yerlerden biri olarak biliniyor. İnce pide arasında, yoğurtlu, domatesli, soğanlı ve maydanozlu et veya tavuk dürüm şeklinde servis ediliyor. Lezzetleri şahane. Porsiyonu küçük, fiyatlar uygun. Mekan dışarıdan bakıldığında bir kasap gibi görünüyor. Oturma alanı çok kısıtlı. Haftanın altı günü 10.25-15.45 saatlerinde açık, pazar günleri ise kapalı. 

Tylixto Greek Wrap: Gyros, yani tavuk döner yemek için seçtiğimiz bu küçük işletmeden gayet memnun kaldık. Döner bizim alışık olduğumuz lezzette. Patatesli ve yeşilliklerle yapılmış dürüm şeklinde servis ediliyor. Dışarıda oturma alanı çok kısıtlı olduğu için dürümleri ayak üstü yemeniz olası :) Mekan 12'de açılıyor ve geç saatlere kadar hizmet veriyor. 

Lolos: Atina'nın çok turistik olmayan Koukaki Mahallesi'nde, yan yana dizili birçok kafe ve restorandan biri olan keyifli bir mekan. Deniz ürünleri ağırlıklı menüsü gayet güzeldi. Lolos'a kaldığımız evin sahibinin önerisi ile gittik. Bu sayede daha çok yerel halkın takıldığı bu güzel mahalleyi de keşfetmiş olduk. 

AtlantikosMonastiraki'ye yakın, dar bir ara sokakta bulunan salaş bir deniz ürünleri restoranı. Biz gittiğimizde sakindi, dışarıdaki masalardan birinde oturduk. Deniz ürünleri ve salatalar lezzetliydi. Fiyatlar uygun.

Hoocut: Dürüm döneri oldukça başarılı bu mekan favorimiz oldu. Döner, bildiğimiz dönerlerden biraz farklı lezzette. İnce bir pideye sarılı, soslu ve bol yeşillikli. Dana etli ve tavuklu dürümü denedik, tavuğu biraz daha fazla beğendik. Patatesleri de oldukça başarılı. Mekan 12'de açılıyor ve her gün açık.

Ergon HouseAslında bir otel olan Ergon House, giriş katında market, kasap ve restoranı bir araya getiren Eataly tarzı bir konsepte sahip. Atmosfer çok keyifli ve oldukça popüler. Biz, akşam üstü, rezervasyonsuz gittiğimiz için bar kısmında oturduk. Menüdeki bazı tanıdık yemekler, farklı konseptlerde gelebiliyor. Mesela benim sipariş ettiğim hünkar beğendi, kavurmalı pideye benzeyen bir şekilde geldi ama oldukça lezzetliydi :)

Ta Karamanlidika Tou Fani: Mübadele döneminde Karaman'dan Yunanistan'a göçmüş olan Rum bir ailenin şarküteri restoranı. Psirri yakınlarındaki bu restorana Türkler akın ediyor. Çünkü pastırması, sucuğu, mezeleri ve içli köftesiyle Türk mutfağından alışık olduğumuz lezzetleri sunan güzel bir deneyim yaşatıyor. 

Family Bakery 1907: Psirri yakınlarında hamur işleri ve güzel tatlılar sunan karbonhidrat mola noktası :)

Le Greche: Atina'da bir İtalyan dondurması yemeyelim mi şimdi diyenler için doğru adres. Dondurmaları ve tatlıları başarılı. Fiyatlar biraz normalin üzerinde.

Django Gelato: Bir diğer iyi dondurmacı. Farklı çeşitlere sahip dondurmaları mevcut. Porsiyonlar büyük. Fiyatlar burada da normalin üzerinde.

Wild Souls: Tahin, helva ve kahve üçlüsünü bir araya getiren turuncu tonlarla bezeli tatlı bir kafe. Kahvenin yanına güzel helvalarından ikram ediyorlar. Giderseniz kesinlikle tahinli latte içmeyin :)

Hippy Hippo: Evimize yakın olduğu için keşfettiğimiz, çeşitli kahvaltı seçenekleri olan mahalle arası sıcak bir kafe. 

Da Capo: Kolonaki'de bulunan bu kafe, hem yerel halkın, hem de turistlerin uğrak noktası. Dışarda bulunan yan yana dizilmiş masaları keyifli.  

A for Athens: Monastiraki meydanında, Akropol manzaralı otelin çatı katı barı. Işıklarla bezeli Akropol manzarasını izlemek için en iyi lokasyonlardan biri. 

Brettos: Plaka'da bulunan bu bar, Atina'nın en eskilerinden. Rengarenk şişelerle bezeli dekorasyonu ile dikkat çekiyor. Dışarıda çok az masası var ama iç kısmı da oldukça keyifli. Çok popüler olduğu için yer bulmak biraz zor.